Richard St. John “The 8 Secrets of Success” isimli kitabında başarının 8 sırrından ilki olarak “tutku” dan bahsetmiş. Fransız filozofu Denis Diderot “ sadece tutkular, büyük tutkular, ruhu büyük şeylere yükseltirler” demiş. Hep söylenir ya, size herkes ne söylerse söylesin, eğer büyük bir kariyer yapmak istiyorsanız tutkunuzun söylediğini takip edin, rüyalarınızın peşinden koşun. Evet tutkunuzun peşinden gitmek cesaret gerektirir ama yüksek başarılar da hep bu yolla gerçekleşir.

Tıpkı hayattaki başarı gibi, topluluk önünde konuşma sanatında da başarı tutkunuzu yakalamaktan geçmektedir. Çünkü tutku bulaşıcıdır. Sizin konuştuğunuz konudaki ihtirasınız, arzunuz, coşkunuz, hatta hırsınız adeta elektromanyetik bir akım gibi hızla salona yayılmaktadır. Onun için konuşmanızı hazırlarlama aşamasında ilk olarak içeriğinizin sizin tutku ile bağlı olduğunuz en belirgin yönünü tespit etmeye odaklanın.

Starbucks’un kurucusu Howard Schultz’a tutkunuz nedir diye sorulduğunda bakın ne cevap vermiş? Ben kahve konusunda tutkulu değildim, beni heyecanlandıran insanlara iş ve ev arasında, çalışanların insanlara saygılı ve sıra dışı bir servis sunduklar, üçüncü bir mekan yaratmaktı. Kahve sadece bir üründür ama Starbucks bir müşteri hizmetleri işidir.  Ya da online parakendeci Zappos’un kurucusu Tony Hsieh de sorulduğunda ayakkabılar konusunda bir tutkuya sahip olmadığını söylemiştir. Onun tutkusu ise dağıtım yöntemine dayalı mutluluk sağlamak imiş.

Konuşma konunuzu önünüze koyduğunuzda o konunun anlatılacak onlarca yönü olabilir. Ama hemen şunu düşünün, bunun hangi yönü sizi en çok heyecanlandırıyor. O noktaya odaklanıp o kısmı ön plana çıkarmaya çalışın, çünkü sizi heyecanlandıran dinleyicilerinizi de heyecanlandıracaktır.

Yabancılar iyi bir konuşmanın 3 yönü olması gerektiğini söylüyorlar. Emotional, Novel, Memorable. Yani duygusal yönü olmalı, yenilik içermeli ve  hatırlanır olmalı. Ama dikkat ederseniz en başta gelen duygusal içerik, yani konuşmanızın muhakkak kalbe hitap eden bir yönü olmalı. İşte bunu yakalayabilmeniz o konuda tutkulu olmanıza bağlı.

Peki konunun en tutkulu olduğunuz unsurlarını nasıl bulacaksınız? Her alt başlıkta kendi kendinize şu soruyu sorun. Carmine Gallo1 kitabında veciz bir şekilde bunun için şu soruyu sormanızı öneriyor “What makes your heart sing?”  (kalbinize ne şarkı söyletiyor). Evet bu soruya bir cevap bulabilirseniz konuşmanızda daha çok heyecan duyduğunuz unsurları kullanıp, dinleyicilerde etki yaratan bir konuşma yapabilirsiniz.

Yine aynı kitaptan  alıntılama ile, nörobilimcilerin şu tespiti de ilginç. Şaşırtıcı bir şekilde eğer ki motivasyonunuz tutkunuzu dinleyicilerle ya da sunum yaptığınız patronunuzla paylaşmak ise, topluluk önünde konuşmada daha az gergin oluyorsunuz, oysa motivasyonunuz bencilce yani kendinize yönelik ise gerginliğiniz artıyor. Daha açık söylersek, derdiniz sadece satış yapmak, prestijinizi artırmak gibi kendinize yönelik ise, dinleyicilerle bağ kurmak güçleşiyor, çünkü kendinize çok daha fazla yük bindiriyorsunuz. Ama amacınız özgeci ise yani başkalarını düşünerek konuşuyor iseniz dinleyicilerinize yarar sağlamak derdinde iseniz bu sefer daha derin bir iletişim sağlayabiliyor ve bu rolünüzde daha rahat olabiliyorsunuz.

Bilim göstermiştir ki tutku bulaşıcıdır, kendiniz etkilenmeden başkalarını etkileyemezsiniz. Ancak coşkulu, tutkulu ve anlamlı bir bağ kurarasanız dinleyicilerinizi ikna edebilir ve esinlendirebilirsiniz.

Psikolog Howard Friedman karizmanın tutku ile çok bağıntılı olduğunu göstermiş2. Bir anket çalışması ile düşük ve yüksek karizmalı insanları kategorize etmiş. Testin adı Affective Communucitaions Test (ACT). Survey’de sorduğu sorular “ Çok iyi bir müzik duyduğumda vücudum otomatikman hareket etmeye başlar”, “Partilerde ilgi odağıyımdır”, “Yaptığım işte tutkuluyum” türü sorular sorup bunları “çok doğru değilden”, “ çok doğru” ya dek derecelendirtmiş. Ortalama skor 79 çıkmış (en yüksek 117). Çalışmanın ikinci basamağında Friedman skoru çok yüksek ve çok düşük insanları bir odada bir araya getirmiş. İki dakika boyunca birbirleri ile konuşmamalarını istemiş. Bu iki dakikanın sonunda deneklerin önüne yeni bir anket koymuş ve ruh durumlarını ölçmek istenmiş. Kelimenin tam anlamı ile karizması yüksek kişilerin düşük karizmalı insanların mood’larını etkileyebildikleri ortaya çıkmış. Eğer ki yüksek karizmalı kişi mutlu ise düşük karizmalı da kendini mutlu olarak rapor etmiş. Sadece bakışlar, vücut dili vs. ile yüksek karizmalı kişilerin mood’larını başkalarına geçirebildikleri saptanmış. Peki bu nasıl oluyor?

Cevap bunu tamamlayan bir başka çalışmada; Bu çalışma Minnesota ve Michigan State Üniversitelerinden Prof. Joyce Bono ve Prof. Remus Ilies tarafından yapılmış3. Yüzlerce katılımcı üzerinde karizma, pozitif duygulanım ve mood bulaşıcılığı çalışılmış. Bulunan o ki, yüksek karizma derecelendirmesindeki kişiler, yazılı ve sözlü iletişimlerinde daha pozitif duygulanım yaymaktalar.Peki nedir bu  pozitif duygulanımlar? Tutku, coşku, heyecan ve iyimserlik. Yani yüksek karizmalı, etrafını etkileyen kişilerin bu yeteneğe sahip olmalarında rol oynayan en önemli malzemelerden biri tutkulu olmak. Bono ve Ilies’in ayrıca keşfettikleri başka bir şey, bu pozitif duyguların bulaşıcı olduğu. Dinleyiciler, pozitif duygulanım taşıyan konuşmacılara bunları daha az sunan dinleyicilere göre daha yüksek not vermişler. Buradan şu sonucu da çıkarabiliriz; “Başarı mutluluğu getirmez ama mutluluk başarıyı getirebilir”. Eğer ki konunuz hakkında bir tutkunuz varsa, yaptığınız işten mutlu oluyorsanız ortaya koyduğunuz enerji artmakta ve dinleyicilerinizi çok daha fazla ikna etme gücüne sahip olmaktasınız.

Son olarak sizlere başarısında tutkunun birinci derecede rol oynadığı bazı TED konferanslarından örnekler vereceğim. Aşağıdaki linklerden girip bu çok etkileyici konuşmaları izleyebilirsiniz.

Aimee Mullins çocuk yaşta iki bacağı da diz altından ampute edilmiş bir kişi, ama bunu avantaja dönüştürmüş, 1996 paralimpik olimpiyatlarında 3 Dünya rekoru kırmış, modellik ve aktristlik yapmış  ve sakatlık kelimesine karşı savaş ilan etmiş. Bu konuda Mart 2009’daki  tutkulu anlatımını dinlemek isterseniz “it’s not fair having 12 pairs of leg” için http://www.ted.com/talks/aimee_mullins_prosthetic_aesthetics#t-42361 i tıklayınız.

Ya da Victoria Secret modeli Cameron Russell’ın Ekim 2012 tarihli  “Looks Aren’t Everything. Believe Me, I’m a Model” başlıklı konuşmasını izleyin, https://www.ted.com/talks/cameron_russell_looks_aren_t_everything_believe_me_i_m_a_model

Bu konuşmada Russell’ın modellik konusunda değil, benliğini ya da kendine saygısını kazanma konusundaki tutkusunu izleyeceksiniz. İşte bu tutkudur ki bu konuşmayı internette 11 milyon’un üzerinde izletmiş.

Dr. Jill Bolte Taylor, stroke (beyin kanaması) geçirmiş bir nöroanatomist. Harvard’da beyin dokusu üzerine çalışıyor. İşi beyin olan biri beyin atağı geçiriyor. 1996’da yaşadığı bu ciddi sağlık sorununu bir takım hasarlarla atlattıktan sonra 2008’de “my stroke of insight” isimli TED konuşmasını yapıyor. Mesleğine olan tutkusu o kadar güçlü ki geçirdiği hayati tehlike arz eden bu klinik durumu bize adeta büyük bir keyifle anlatıyor. İzlenme sayısı 17 milyon beş yüz bin.

http://www.ted.com/talks/jill_bolte_taylor_s_powerful_stroke_of_insight#t-1017442

 

Not: Bu yazı Carminne Gallo’nun “Talk Like TED” kitabındaki veriler kullanılarak hazırlanmıştır.

 

Kaynaklar:

  1. Gallo C. Talk Like TED The 9 Public Speaking Secrets of The World’s Top Minds. London: MacMillan, 2014; 15-40.
  2. Friedman H and Martin L. “The Longevity Project: Surprising Discoveries for Health and long Life from the Landmark Eight Decade Study.” New York: Hudson Street Press, 2011; 28.
  3. Bono EJ and Ilies R. “Charisma, Positive Emotions and Mood Contagion” Science Direct , The Leadership Quarterly, 2006; 17 : 317-34.